Spor Yapmamızı Engelleyen Suçlular: Beyin ve Alışkanlıklar

Spor yapmayı istemekle harekete geçmek arasında çoğu zaman büyük bir mesafe vardır. Spor salonu üyelikleri alınır, spor ayakkabıları kapıya bırakılır, hatta motive edici videolar izlenir; ama yine de çoğumuz hareketsiz kalmayı seçeriz. Peki neden? Bu durum yalnızca “Üşengeçlik” midir, yoksa biyolojik ve psikolojik sebepleri var mıdır?


Tarihsel süreçte avcı-toplayıcı topluluklar, besin elde edebilmek için çok fazla zaman ve enerji harcamak zorundaydı; bu durum onların fiziksel aktivitelerini doğal bir egzersiz haline getiriyordu. Bu nedenle, tarihsel dönemde insanlar fazla kilo veya yağ birikimine sahip değildi. Aksi halde hayatta kalmaları da oldukça zorlaşacaktı. Modern yaşamda ise besine erişim son derece kolaylaşmış, buna karşılık fiziksel hareketlilik ciddi ölçüde azalmıştır. 

Spor; yaratılışımızın, kökenimizin ve doğamızın ayrılmaz bir parçasıdır. Spor yapmayı gereksiz ve zararlı bulanlar ise gerçekte kendi doğalarına karşı çıkmaktadır.


Aslında çoğu durumda üşengeç değiliz; beynimiz, kısa vadeli hazları uzun vadeli faydalara tercih eder. Bu, psikoloji de “anlık haz tuzağı” olarak bilinir. Örneğin, bir saat koşuya çıkmak uzun vadede sağlığımızı geliştirir, ama beynimiz için koltukta oturma keyfi daha caziptir. 


Çoğu insan spor için gerekli ekipmanı alır ama harekete geçmez. Bunun nedeni yalnızca motivasyon eksikliği değil, aynı zamanda alışkanlıklardır. Davranış bilimciler, bir eylemin hayata geçmesi için üç faktör gerektiğini söyler: istek, fırsat ve tetikleyici. Ayakkabının kapıda olması fırsattır; ama beyin telefonu ya da televizyon kumandasını eline almak için daha güçlü bir tetikleyiciye sahiptir. 

Bu yüzden alışkanlık yaratmanın el etkili yolu, harekete geçmeyi günlük rutine bağlamaktır. Tıpkı yemek yemek, su içmek ve uyumak gibi…


Stanford Üniversitesi’nin yaptığı araştırmalar, beynin ödül merkezinin kısa vadeli zevkleri daha güçlü algıladığını ortaya koymakla birlikte; spor yapmayı da ihmal edemeyeceğimiz, günlük yaşamımızın doğal ve vazgeçilmez bir parçası haline getirdiğimizde hem sağlığımız hem de yaşam kalitemiz açısından büyük bir başarı elde etmiş ve durumu lehimize çevirmiş oluruz.


Bilim insanlarına göre spora başlamanın zorluğu üç ana faktöre dayanıyor: 

Beyin direnci: Yeni alışkanlıklar beynin enerji tüketimini arttırır bu yüzden direnç oluşur. 

Fizyolojik engeller: Hareketsiz yaşam kasları zayıflatır, ilk spor deneyimini daha zor hale getirebilir.

Psikolojik bariyer: Spor, zihinde “yük” olarak algılandığında motivasyon azalır.


“Bugün değil, yarın spor yaparım” düşüncesi aslında beynimizin bir savunma stratejisidir. Ancak bu erteleme alışkanlığı, sadece zaman kaybı yaratmakla kalmaz; obezite, kalp-damar hastalıkları ve kas-iskelet sistemi problemleri gibi ciddi sağlık sorunlarını da beraberinde getirir. Gerçekte bu düşünce, kendimizi kandırmaktan başka bir şey değildir. Ne zaman ki gerçekçi davranıp spora başlarsak, işte o zaman sağlığımız için çok önemli bir adım atmış oluruz.

Danimarka’da yapılan bir araştırmada, düşük gelirli bölgelerde yaşayan insanların spor ve egzersiz yapma oranının daha düşük olduğunu ve Dünya Sağlık Örgütü verilerine göre ise her yıl 5 milyondan fazla insanın, yetersiz fiziksel aktiviteye bağlı hastalıklardan hayatını kaybettiğini ortaya koymaktadır.


Kişilere göre spor yapmamanın sebepleri; genellikle yoğun iş temposu, uyku düzensizliği, sağlık problemleri, sosyal ve çevresel engeller, yanlış spor algısı (spor yorucu ve acı vericidir) v.b nedenlerdir.

Aslında farkındalığınızı artırabilir çözüm için küçük değişimlerle engelleri aşıp büyük ve güzel sonuçlara ulaşabilir, işe küçük alışkanlıklarla başlayabilirsiniz. Spor yapmaya hiç alışık değilsen, bir anda her gün bir saatlik antrenman hedeflemek yerine ilk hafta her gün 10 dakikalık yürüyüş ya da haftada üç gün yarım saatlik yürüyüşü hedefleyebilirsin. Bu küçük adım seni yormaz ve sürdürülebilir olur. Zamanla süreni arttırabilirsin.

Sporun keyif veren yönlerini keşfedebilirsin. Örneğin koşu sana sıkıcı geliyorsa müzik eşliğinde doğada yürüyüş yapmak ya da sevdiğin bir spor dalını deneyerek egzersizi eğlenceli hale getirebilirsin. Böylece spor bir zorunluluk değil, keyif aldığın bir aktivite olur.


Sosyal desteklerden faydalanabilirsin. Spor yapmayı tek başına zor buluyorsan bir arkadaşınla yürüyüşe çıkabilir, bir koşu grubuna ya da başka spor ve egzersiz grubuna katılabilir, spor salonunda grup derslerine yazılabilirsin. Sosyal destek hem motivasyonunu artırır hem de sporu daha keyifli hale getirir.


Kendini suçlamak yerine, harekete geçebilirsin. Diyelim ki bu hafta planladığın üç antrenmandan sadece birini yapabildin. “Ben beceremiyorum, zaten olmuyor” diye kendini suçlamak yerine, “En azından, bir antrenmanımı yapabildim, önümüzdeki hafta daha iyisini yapabilirim” diye düşünmek seni motive eder ve devam etmeni kolaylaştırır.


Spor ve egzersizi senin için en uygun zamanda yapmak hem performansını arttırır hem de alışkanlık haline getirmeni hızlandırır.


Michigan Üniversitesi’nin bir çalışması, egzersize başladıktan yalnızca altı hafta sonra beynin bu direnci azalttığını ve sporun ödül gibi algılanmaya başladığını göstermiştir. Yani en zor kısım, başlama eşiğini aşmaktır.


Sporda önemli olan başlamaktır. Çünkü başladığın zaman bitecektir…


En büyük yatırım spor ve egzersizdir.  Hayatında spor ve egzersiz yoksa ilerleyen yaşlarında diğer yatırımların anlamı olmayacaktır.





Fonksiyonel Tıp Sağlıklı Yaşam Koçu, Koşu ve Spor Eğitmeni



©2025 Ebru Yazıcıoğlu